Mevlana ve Kültürümüz

ÖN SÖZ

Millî kültürümüzün Mevlânâ ile olan yoğun beraberliği üzerine söyleneceklere XIII. asırdaki Selçuklu Anadolu’sunun yapısından ve canlılığından başlayıp, XXI. asrın başındaki Türkiye’nin birikimden söz açarak son vermek gerekir. Arada kalan sekiz asra yakın büyük zaman diliminin her yılında Mevlânâ’nın ve Mesnevî’sinin cazibe merkezi olduğu açıktır. Kültür ve sanat mirasımızda

, ilmî eserlerde, şiirlerde ve menkıbelerde bunun delillerini hiç zahmet çekmeden görmek mümkündür. Ülkemizde bilim adamları tarafından bu konuyla ilgili olarak özellikle son yıllarda ciddî çalışmalar yapılmıştır. Bu tatmin edici tespit çalışmalarından sonra bugün Mevlânâ’nın olgun insan ve erdemli toplum hakkındaki görüş ve önerilerini, felsefî ve sosyolojik açıdan ele almak her hâlde gereklidir.

Son birkaç asırdır modernleşmenin ve maddeci bakışın, insanları gönül zenginliğinden ve ruha ait dinginlikten uzaklaştırma çabasına rağmen Anadolu’da merkezîleşen Mevlânâ’yı ve Mesnevî’yi derin sahipleniş pek zarar görmemiştir. Hatta denebilir ki bu çabalar sonucunda tersine bir etkiyle Mevlânâ’ya ve onun insana değer veren, ruhu ve toplumu canlandırıcı düşünceleri daha çok ilgi görmeye başlamıştır.

Anadolu’da ve İslâm dünyasındaki bu kuşatıcı ilgi ve sevgiye ilave olarak, XX. asrın sonlarına doğru artarak devam eden başka bir heyecana ve yönelişe şahit olmaktayız. Artık dünyanın her tarafından Mevlânâ’ya hayranlık duyulmakta, gönüller onun düşüncelerine ve manevî kişiliğine yönelirken, bedenler Anadolu’ya, Konya’ya doğru harekete geçmektedir.

Mevlânâ 17 Aralık 1273’te heyecanla beklediği vuslata erişince, ardında Konya’dan dünyaya açık bir kapı bırakmıştır. Eserleri ve düşünceleri bu kapının ikna edici davetçisi konumundadır. Bu nedenle onun diriliş, hareket ve yükseliş çağrısı asırlar boyu yankı bulmuş, Anadolu’daki her yeni diriliş ve medeniyet oluşturma çabasında daima güç kaynağı olmuştur.

Eldeki kitapta “Mevlânâ ve Kültürümüz” adıyla bir araya getirilen yazılarla konuşma metinleri yukarıdaki tespit ve düşünceleri açıklayıcı özelliktedir. “Mevlânâ’nın Hayatı Ve Çevresi”, Horasan’ı Anadolu’ya bağlayan bir yolculuğun ve konaklamanın hikâyesidir. “Konyalı Mevlânâ” yazısı, gerçek yakınlaşma gönül dünyasında olsa da Konya’nın Mevlânâ ile olan bütünleşmesini vurgulamaktadır. Sonraki iki yazı, önceki asırlarda toplumun bütün kesimlerince benimsenen ve her düşünce için hatta bilimsel konular için ifade aracı olan şiirin büyük dünyasında Mevlânâ’nın ne denli yer edindiğini irdelemekte, bazı tartışma konularına açıklık getirmektedir.

“Mesnevî’de Ben Ve Sen Tanımlaması”, “Mevlânâ’dan Gönül Ve Dünya Güzelliklerine” ile “Mevlânâ Ve Özgürlük” başlıklı yazılar, Mevlânâ’nın düşünce ve duygularının açık izlerini taşımaktadır. Hikmetli anlatışı ve bilgi kavramını konu edinen yazılarda ise, Mevlânâ’nın yanı sıra Ahmed-i Yesevî, Yunus Emre ve Nasreddin Hoca’dan yararlanılmaktadır. “Mesnevî Hikâyelerinde fiekil Ve İçerik” konulu çalışma, Mevlânâ’nın hikâyelere yüklediği görevi ve verdiği konumu açıklarken, genel anlamda hikâyenin geleneksel kültürümüzdeki yerine dair bilgiler de içermektedir.

Eldeki sayfalar Hz. Mevlânâ’yı yakından tanıma, anlama ve düşüncelerini günümüze uygun bir üslupla yorumlama çabasıyla oluşmuştur. Okuyucu tarafından da  böyle görülmesini satırlarda eksik tespit ve yanlış yorumlar bulduklarında bağışlayıcı ve uyarıcı olmalarını dilerim. T.C. Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü son yıllarda Mevlânâ, eserleri ve düşünceleri hakkında birçok yayın ve etkinlik gerçekleştirmiş, araştırmacıları teşvik edici olmuştur. Bu faaliyetler arasında yer almak üzere dağınık bazı çalışmalarımın “Mevlânâ Ve Kültürümüz” adı altında bir araya gelmesini sağlayan Konya İl Kültür ve Turizm Müdürü Sayın Abdüssettar Yarar’a ve kitabın basımında emeği bulunanlara gönülden teşekkür ederim.

Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu

Ankara 2005

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir